Down sendromlu bir bebeğim olduğunu öğrendiğimde işe ilk inkar etmekle başlamıştım.
"Benim çocuğum down sendromlu olamaz!"
Doğduktan üç ay sonra genetik testi çıktı, pozitif!
İnkar yerini hayal kırıklığına ve tüm bedenimi saran korkuya bırakmıştı.
Ve devamında çaresizlik...
Ben şimdi ne yapacağım?
Gelecek sanki artık yoktu benim için.
Bunca olumsuz duyguyu yaşarken bildiğim tek şey okumaya devam etmek olmuştu.
Bu sefer daha çok daha çok. Oğlumun uyku saatleri benim kişisel gelişim saatlerim haline dönüşüyordu. Yemek yemeği unutacak kadar.
Bu sefer Okudukça zihnim açılıyor, farklılıklara, down sendromuna bakış açım pozitif hale geliyordu. Bu süreçte
yaşadığım korkunun kaynağı da bilmemekten ileri geldiğini anlamıştım.
"Bilmezsen korkarsın tabi!"
İnsan bilmediğinden korkarmış, bunu daha net öğrenmiştim.
Bebek aylarda ds tanısı almış bireylere dayattıkları klasik eğitimde yapılan yanlışları daha net görmeye, çağdaş litaratürü takip eden eğitimciler ve alternatif eğitimleri araştırmaya başlamıştım.
Bence iyi gidiyordum!
Geçen zamanda hissettiğim, oğlumuzun 47 kromozomla dünyaya gelmesi ve bizi seçmesi aslında benim için bir lütuf olduğunu anlamam uzın sürmedi. Gülüşü, neşesi, sevgisi...
Bunlarsa dünyada ki tüm insanların en çok ihtiyacı olan şeydi.
Oğlumla çok keyifli günler geçiyor, sevgisi içimi dolup taşırıyordu. Hatta hayatın içinde yaşadığım negatifliği alıp götürecek kadar da pozitif enerjisi beni de sarıp sarmalıyordu.
Dahası, küçük şeylerden mutlu olmayı, keyif almayı, karşılıksız sevmenin ne demek olduğunu gösteriyorlar.
Oğlumuz Atilla bana, kabullenmenin hafifliğini ve güzelliğini gösterdi.
Beni güçlendirdi ve dayanıklılığımı arttırdı. En önemlisi de farklılığın güzelliği hakkında çok şey öğretti.
Beni çok daha iyi bir insan yaptı.
Oğlum dünyamıza gelirken yanında getirdiği bir fazla kromozomun bende yaşattığı korku zamanla büyük bir nimete dönüştü. Minnettarım!
GÜL KAMAN GÜLER
"Benim çocuğum down sendromlu olamaz!"
Doğduktan üç ay sonra genetik testi çıktı, pozitif!
İnkar yerini hayal kırıklığına ve tüm bedenimi saran korkuya bırakmıştı.
Ve devamında çaresizlik...
Ben şimdi ne yapacağım?
Gelecek sanki artık yoktu benim için.
Bunca olumsuz duyguyu yaşarken bildiğim tek şey okumaya devam etmek olmuştu.
Bu sefer daha çok daha çok. Oğlumun uyku saatleri benim kişisel gelişim saatlerim haline dönüşüyordu. Yemek yemeği unutacak kadar.
Bu sefer Okudukça zihnim açılıyor, farklılıklara, down sendromuna bakış açım pozitif hale geliyordu. Bu süreçte
yaşadığım korkunun kaynağı da bilmemekten ileri geldiğini anlamıştım.
"Bilmezsen korkarsın tabi!"
İnsan bilmediğinden korkarmış, bunu daha net öğrenmiştim.
Bebek aylarda ds tanısı almış bireylere dayattıkları klasik eğitimde yapılan yanlışları daha net görmeye, çağdaş litaratürü takip eden eğitimciler ve alternatif eğitimleri araştırmaya başlamıştım.
Bence iyi gidiyordum!
Geçen zamanda hissettiğim, oğlumuzun 47 kromozomla dünyaya gelmesi ve bizi seçmesi aslında benim için bir lütuf olduğunu anlamam uzın sürmedi. Gülüşü, neşesi, sevgisi...
Bunlarsa dünyada ki tüm insanların en çok ihtiyacı olan şeydi.
Oğlumla çok keyifli günler geçiyor, sevgisi içimi dolup taşırıyordu. Hatta hayatın içinde yaşadığım negatifliği alıp götürecek kadar da pozitif enerjisi beni de sarıp sarmalıyordu.
Dahası, küçük şeylerden mutlu olmayı, keyif almayı, karşılıksız sevmenin ne demek olduğunu gösteriyorlar.
Oğlumuz Atilla bana, kabullenmenin hafifliğini ve güzelliğini gösterdi.
Beni güçlendirdi ve dayanıklılığımı arttırdı. En önemlisi de farklılığın güzelliği hakkında çok şey öğretti.
Beni çok daha iyi bir insan yaptı.
Oğlum dünyamıza gelirken yanında getirdiği bir fazla kromozomun bende yaşattığı korku zamanla büyük bir nimete dönüştü. Minnettarım!
GÜL KAMAN GÜLER